Kalp Zikri
Bismillâhirrahmânirrahîm.
Artık kalbinin konuşması ( Kalp zikrinin başlaması ) yakındır. Müslüman – mümin olmanın birinci şartı Kelime-i Şehadeti dille söylemek; kalp ile tasdik etmektir. Artık söylediğin zikirlerinin her birini kalbin de aynı anda söylemeye başlamıştır. Sadece zikirleri mi? Hiç bilmediğin, Kur’an Ayet ve Surelerini kalbinden imamla; eğer Kur’an-ı Kerim’i tvden dinliyorsan aynı anda saniye değil salise farkı olmadan kalbin söylemeye başlamıştır. Artık, gerçek müslüman-mümin olmuşsundur. Verilen bu ilahi armağan senden asla geri alınmaz. Yunus Emre’nin “Bir ben vardır, Benden içeri”nin anlamını öğrenmiş ve yaşamaya başlamışsındır. Mübarek olsun… Senin içinde yaşayanı: (farkında olmadığın yaşayanı) duymaya başlamışsındır.
Mübarek olsun…
* Bir gün namazda veya zikir anında ağzından bir “Dua “ dökülür, sözler senin ağzından çıkmakta ama söyleyen sen değilsindir. İşte o, ruhunun niyazıdır. Dua değil, dua üstüdür; niyazdır o… Artık kalbindeki hapishanede esir olan, mahkum olan Ruhun özgür olmakta “La İlahe İllallah’ la nefse, vurula vurula; nefsinle ruhun yer değiştirmeye başlamış; eski gardiyan olan Nefs mahkum olmuş, mahkum olan ruhun da azat – özgür olmuştur. İşte Marifet dediğimiz alemde yolculuğun sürmektedir. Bu niyaz senin ileride, bu dünyaya geliş amacının temelidir, sezdirmesidir. Kısacası sırrının habercisidir. Sırrını daha sonra öğreneceksin. Bu yazıları okuyan kardeşim şu an sana sorsalar bu dünyaya neden gönderildin? Niye geldin? Vereceğin cevap: “Allah’a kulluk için, Peygamberimize ümmet olmak için geldim.” diyeceksin. Doğrudur. Aynı soru ikinci kez sorulsa ne diyeceksin? Aynı cevabı vermen doğru olmaz. Bu cevap herkesin ortak cevabıdır. Sen ey falan oğlu veya falan kızı bu dünyaya sen (sizler değil, sen) niye geldin sorusunun cevabını, ileride öğreneceğin sırrına vardığında, sana öğretildiğinde; öğreneceksin. Hem de vasıtasız-aracısız olarak birinci elden… Sen, zikrine devam et. Bir gün öğreteceklerdir. Ama mutlaka öğreteceklerdir. Sırrını öğrenince de, bir kapıyı daha geçmişsin demektir. Bitti mi? Hayır ileride sırrının da sırrını öğreneceksin. İşte gerçek saadet bu. Bu yazdıklarımda asla değil yalan; yanlış bile yok. Yaşayınca göreceksin. Söylenenlerin az bile olduğunu. Gözlerinden sevinç yaşları akacak başlayacaksın duaya: “Allah’ım bu kadar az ibadete bu kadar çok nimet olur mu?” diye. Bu dünyada gerçekten Allah’ı ve Peygamberimizi seven, gerçek zikir ehli o kadar az ki, şaşarsın… Lafı uzattık. Biraz başa dönelim. Ne demiştik; ”Hayatını, Kur’an ve sünnetlerle dolu dolu yaşamaya; sevinçlerin taşmaya başladığında; tevhidin yani ” La İlahe İllallah ” zikrin; Kur’an-ı Kerim’deki Hz. Musa‘nın (as) asası olur, taştan daha katı-sert olan kalbine vura vura kalbinden 12 göze çıkar. Bu 12 gözenin sana isabet edeni ile sen artık, kabul olan bir “sır sahibi ” olursun. Hele sabret bundan ötesini yazmaya iznim yok. Sana, sabırla zikrine devam et deriz. Bırak zamanı gelince olan olur. Senin rızkını Rabbimiz kimseye vermez. Ezelde, ruhlar aleminde sana ne verilmişse, onu zamanı gelince alırsın. En zor olanı sabretmektir. Ama burada 1 saniyelik sabır sana ahirette binlerce yılı, bir anda; göz açıp-kapaman kadar kısa getirecektir. Bunu bil sana yeter.
Sende artık ağırbaşlılık, yumuşak kalplilik, yalnız kalma ihtiyacı başlar. Kötü alışkanlıklar bir bir kalkar, bol bol ağlamalar başlar. Yine Allah dostu Yunus Emre’nin dediği gibi: “Bir damla gözyaşı bin günahını yıkar, siler.” Bu günahlardan arınmanın belirtileridir. Ama üstüne öyle büyük bir huzur ve tarifi imkansız mutluluk çöker ki; şaşar kalırsın.
Bir gün (rüyada veya zikir anında) kendini görürsün; gördüğün senin ruhundur. Kendini yeşillikler üzerinde uçarken veya suyun üstünde yürürken – yüzerken görürsün. İşte ruhun azat olmuş; yıllardır süren mahkumiyeti bitmiş; gördüğün yeşillikler veya su senin geçmiş günahlarından kurtulduğunun bir habercisi ve müjdecisi olmuştur.
Daha sonraları namazlarında; iki rekat arasında Allahümme salli ve barikleri söyleyemez, bunların yerine Salat – ı Şerif okumaya başlarsın. Ayetler okumaya başlarsın. Şaşarsın, şaşma… Artık Kur’an–ı yaşamaya başlamışsındır. Ne diyor Yüce Rabbimiz Kur’an –da “Biz bir ayeti değiştirirsek, yerine daha iyisini koymaya muktediriz.” İşte hayatının içinde Kur’an-ı yaşamaya başlamışsın. Mübarek olsun. Artık hayatın Kur’an ve sünnetler içinde sürer gider. Sen farkında olsan da; olmasan da bu böyle devam eder. Ne mutluluk, ne mutluluk…
Şimdi artık gelelim öğretmene (mürşide / yaşayan nefs sahibine) ihtiyaç olmamasının asıl sebebine: “Lütfen çok iyi okuyun ve anlayın.” Bu ve bundan sonra sana verilecek olan ikinci zikri, Rabbin melekler vasıtasıyla; ama sana seslenmesi, ama perde kalktığında, ama rüyanda verilir. Yani, hangi gün veya ayda hangi zikre başlayacağım diye endişen yok. Seni, senden iyi bilen ve sana şah damarından yakın olan Rabbin zamanı gelince “…. oku diyor veya yazılı olarak veriyor” ve artık; Tevbe Estağfurullah ve Salat-ı Şeriflere ve 11 ihlas 1 Fatiha’yı okuyup Yüce Peygamberimize (sav), akraba ve ashabına hediye ettikten sonra “La İlahe İllallah” yerine sana verilen zikri söylemeye – yaşamaya başlıyorsun. Daha sonraları verilen ve verilecek olan diğer zikirler hep Rabbinden ve O ne bildiriyorsa, onu uygulayacaksın. Yani kul yok arada ve sen hep bir ve eşi benzeri olmayan Yüce Mevlanla başbaşasın. Hem de bu dünyada. Ahireti sen düşün… Birde bu öğrendiklerini veya anlatılanları bir düşün Ey Akıl Sahibi. Bunlar akılla olacak şeyler mi? İşte şimdi daha iyi anladın değil mi? İşte Kur’an-ı Kerim’in bir kez daha yaşadığının ispatı: Rabbimiz ne buyuruyor?: “Kur’anı Biz öğretiriz.” İşte öğretiyor…
Öğren artık, Fatiha’nın 4. Ayetinin kısaca açıklanması bu. Ne diyoruz biz bu ayette: “Yalnız sana ibadet ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” İşte yardım, işte bizim temel dayanağımız… Rabbinin öğretisi mi? Kullarının öğretisi mi? Sana doğrudur, kararını ver ve başla. Yarına çıkıp çıkmayacağımızı Allah bilir, çok geç olmadan bu yolun yolcusu olmaya bak. Rızkında varsa olursun. Rabbimiz seni ve bizleri; Allah’a kul, Peygamber Efendimize (sav) ümmet eylesin. Amin…
Öyle güzellikler yaşarsın ve Rabbinden öyle güzel müjdeler alırsın ki; aklının bunu algılamakta çaresiz, bildiklerinin yetersiz olduğunu, hayallerinin buna yetişemediğini görür de hayrette kalırsın. İşte bu yüzden bütün makamları bir araya topladık; adını hayret koyduk. Çünkü; bu dünyadan göçüp ve asla ölümün olmayacağı yolculuğa çıkıncaya kadar hep ama hep hayrette kalacaksın.
Ne kadar çok yazarsam yazayım; yaşayacaklarını sana anlatamam. Sadece şunu söylebilirim: “ YAŞA VE GÖR”.
Bu öyle bir yolculuktur ki; anlatmakla bilinmez, yaşamakla bilinir. Son olarak da şunu söylebilirim: Dünyada yaşadığın bütün zevklerin bir sonu vardır ama bu zevkin asla sonu yoktur. İşte bu zevk Mevlana’yı döndürmüş; işte bu zevk Yunus Emre’yi söyletmiştir. Hem de 750 yıldır. Bu zevki – aşkı; Allah ve Resulünün aşkını bu zikirle bulur ve Mevlana’nın, Yunus Emre’nin ve Allah’a sevgili olanların yaşadıklarını, sende yaşarsın. Ne diyelim Rabbimiz inşallah bu kutlu yolda yürüyen, mübarek yolcularından eylesin. Amin… Buraya kadar yazılanlar Marifetin 1. bölümüdür, yani “Tıfl Mânâ” Mânâlar çocuğu ile ilgili bölümüdür. Daha Marifetteki; “Şeb-i Aruz’u açmadık…”
Şeb-i Aruz’un kelime olarak altı-yedi kadar açıklaması var. En doğrusunu yine ilk elden, yani Rabbinden alarak ve dolayısıyla “yaşayıp” öğreneceksin. Anlayacaksın ki; bu kelime üzerinde tartışmaya girmeyecek kadar “kesin bilgiye ” sahip olacaksın.
Şeb-i Aruz’u anlatmayı çok istiyorum, ama Mânâlar Çocuğu olarak yaşayacaklarımız “bu kadar mı?” derseniz; elbette ki hayır deriz. Biter mi hiç?
Üzerinizde; geçmişten gelen hatalardan-günahlardan dolayı veya bilerek, bir başkası tarafından musallat kılınan cinliler varsa; onların kaçışlarını veya size zaman içinde zarar verdilerse yanışlarını(öldürülüşünü) mutlaka görürsünüz. İşte ilk elden yardım. İşte Fatiha’nın hayata uygulanışı… “Yalnız Sana ibadet ederiz ve yalnız Senden yardım dileriz.” ayetinin senin hayatında gerçekleşmesi. Bir kez daha anladın mı? Allah’tan başkasından yardım dilenmeyeceğini… Sen Rabbin olan Allah’a teslim oldun, tevekkül ettin, yardım da geldi. Bir daha sen, dosdoğru olan bu yoldan ayrılmadığın sürece sana ne yardımlar gelecek, şaşar kalırsın.
Bu daha başlangıç… Kaderinde ne güzellikler gerçekleşecek. Yaşadıkça mest olacaksın. Hayatta hiçbir şeyden korkmayacaksın. Neden mi? Ayet açık: ” Onlar, korkmayacaklar ve mahsun da olmayacaklar.” Sen, sadece Rabbin olan Allah’dan; O’nun emirlerine uymamaktan korkacaksın, başka şeylerden değil… Yani tam bir takva insanı olacaksın. Anladın mı? Hayatın “ Kur’an ve sünnetler içinde geçecek.” dememizi.
Bu arada Kur’an-ı Kerim’i mutlaka ama mutlaka okuyacaksın. Kur’an-ın ilk gelen ayeti ”Oku”. Sende mutlaka okuyacaksın. Dur, hemen itiraz etme de dinle… Kur-an’ı diliyle okumayı biliyorsan da bir ayet Arapça ve hemen devamında da Türkçe mealinden okuyacaksın. Ayetin ne dediğini meal olarak mutlaka bileceksin. Kur’an güzel sesle okumak için indirilmedi. Okuyacaksın; okuduğunu anlayacaksın; anladığını hayatında uygulayacaksın; uyguladıklarınla başkalarına da örnek öğretmen olup öğreteceksin. Arapça okumayı bilmiyorsan öğrenmeye çalışacaksın. Buna muvaffak olamayacağına kesin inanıyorsan tamamen meal olarak okuyacaksın. Sen Kur’an-ı meal olarak okumaya ve ayetler üzerinde düşünmeye başla. Yardım Rabbimizden gelir. Ne diyor Rabbimiz Kur’an-da; ” Kur’an-ı biz öğretiriz.” Öğretiyor. O’na zorluk mu var? Unutmayın ki, yarın ahirette sadece yaptıklarımızdan hesaba çekilmeyeceğiz. Yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz. Bunun başında Kur’an-ı okumamak ve anlamamak var. Hiç aklınıza getirdiniz mi? Hangi Kur’an-ı Kerim’i derseniz; ” Elmalı’lı Muhammed Hamdi Yazır’ın deriz. Aman! Vahhabilerin ücretsiz verdiklerinden uzak durun.
Zikrederek yattığınızda uyku halinde iken Evliyalardan ders alma devam eder. Bu dersler ölümlü akla değil; ruhuna verilir. Bir gün arifleri – hatipleri kıskandıracak kadar güzel ve doğru konuşmaya başlarsın, yine şaşarsın. Şaşma… Dedik ya hayatında ne güzellikler başlayacak. Bu güzel konuşma da onlardan biri. Sen artık Peygambere varis olmuşsun, O’nun davetine davetçi olmuşsun. Bundan daha güzel ne olabilir ki? Elbette doğru yoldasın ki sana yardım ediyorlar ve sende müslümanlara yardım ediyorsun.
Bu arada sana öyle sırlar verilir; öyle kerametler yaşarsın ki anlatılamaz. Bizlerin yaşadıklarını, bizlerden önceki Üveyslerin yaşadıklarını sende yaşayacaksın. Yeter ki öğretilen şekilde zikret, devam et. Mutlaka ama mutlaka kerametleri yaşatırlar. Sakın ha! Keramet yaşayacağım diye bu yola düşme. Kerametler hep hediyedir, senin dilemenle olmaz. Sen doğru olduğun sürece sana “hediye olarak” verilir. Niyetin Allah ve Resulünü sevme; tam bir sadakatla sevme olmalıdır. Bunun dışında kalan yollar hep kapalıdır. Bu sevgi sonunda namaz başta olmak üzere tüm ibadetlerin tam ihlasla olmaya başlar. Namaz vaktin geçecek diye üzülür, koşarak gelirsin yüce davete… Her ibadetini “ihlasla” yaparsın ve tarifi yapılamayan bir huzur çöker üstüne. Bu şekilde ibadetine devam ederken sana; ibadetlerinde Rabbinden “ihsan” verilir. Rabbini adeta “görüyormuşcasına” ibadet etme zevki verilir ve bu senden; sen kendini Kur’an ve sünnetler dışında tutmadığın sürece senden alınmaz. Ne saadet, ne saadet… Bir gün bakarsın Kabe karşında, bir gün bakarsın kimlerle namazdasın. Bir gün sevdiğin ve çok uzaklarda bulunan biri seni yakınında görür. Daha neler, neler… Çok açtık, kapatalım. Bunlar hep Marifetin başı sayılan birinci bölümünde yaşananlar… Ya Şeb-i Aruz’da yaşanacaklar? Ya Marifet bittiğinde, Ya Hakikat Makamında yaşanacaklar? İşte burada kesin yasak var. Hakikat Makamının yaşanışı hiç bir şekilde kimseye açıklanamaz! Kaldı ki bu yazılanların – bu kadar açıklanmış – halinde bu güne kadar ne bir benzeri var, ne de bu kadar açık olanı var. Bu dünyada bir ilk… Rabbimiz niyetimizi biliyor. Amacımız baş olmak değil -bir müslümanı mümin eylemek, ibadetlerini nefs sahibi kullara değil Allah’a yapmasını sağlamak ve Allah’a giden dosdoğru caddeyi gösterebilmek ve bu yolculuk esnasında karşılaşacaklarını önceden haber vermektir. Niyet bu olunca yardım da Bir olan ve eşi benzeri bulunmayan Allah’ımızdan gelir.
Bir hadisi veya Kur’an-ı Kerim’den bir ayeti veya karşılaştığın ama çözümünde zorluklarla karşılaştığın bir sorunun cevabını sana birinci elden doğrusunu mutlaka öğretirler. Ama sen öğrenmek için çaba göster, araştır; bulamazsan sana hemen yardım gelir. Ankebut Suresi 69. Ayet hemen hayata geçirilir ve sen hayatını tarifi imkansız bir huzur içinde sürdürmeye devam edersin.
Bu arada hep güzelliklerden, kolaylıklardan, verilecek sevinç ve müjdelerden bahsettik. Hiç mi sınav yok? Olmaz olur mu? Ne diyor Yüce Kitabımız: “Siz hiç imtihan edilmeden mi cennete gireceğinizi zannediyorsunuz?” Bir başka ayette ise; “Sizler mallarınızla, canlarınızla ve çocuklarınızla imtihan edileceksiniz. ” diyor. Mutlaka ama mutlaka sizler ve bizler zikretsek de etmesek de; bu dünyada belirtilen üç şekilde imtihan edileceğiz. Bu sınavları bir tek şekilde, başarı ile geçebiliriz : “Sabırla”
Zikir ehline sabır da Allah’tan bir lütuf olarak gelmektedir. İşte fark burada… Çünkü bizlerden istenen “Verilen nimetlere şükretmek, imtihanlara ise sabretmektir.” Hayatını buna uyarlarsan, yani yukarıdaki hal üzerinde olursan hayatın kolaylaşır, güzelleşir.
Marifetin ilk bölümünde mutlaka ama mutlaka senin üzerinde İnşirah Suresini gerçekleştirirler. “Biz, senin sırtında; sana eziyet veren yükünü almadık mı?” Zikre başlayıncaya kadar sende var olan ve sana, ailene eziyet veren yükü, zorluğu, kötülüğü senin üstünden kesin olarak mutlaka alırlar. Oyuna veya kumara düşkün isen oyunu; içkiye müptela isen içkiyi; zinaya meyilli isen zinayı; yalancı isen yalanı mutlaka ama mutlaka sana bıraktırırlar. Nasıl bu kötü ahlaktan–davranıştan kurtulduğuna şaşarsın. Ayet kesin olarak emri/gerçekleşeceğini işaret etmekte. Bu da gerçekleştiriliyor. Daha neler neler yaşayacaksın. Daha fazla bilgi için sorulara cevap için bizi arayabilirsiniz. Ne kadar çok yazarsam yazayım; yaşayacak olduğunuz güzelliklerden sizlere ancak başlıklar altında yazdım. Size tek bir cümle yazıp noktalayacağım. “YAŞA VE GÖR.”
Şeb-i Aruz’u çok ama çok kısa yazacağım. Hele siz Allah’ımızın izniyle zikre; Üveys Veysel Karane Zikrine bir başlayın ve bu yazıyı da saklayın. Saklayın ki; yeri geldikçe bir bir yaşayın ve görün. Görün, anlatılanların az bile olduğunu…
Şeb-i Aruz’un başlamasının ilk ve kesin hali Resulullah’ımızı bir toplantıda, kalabalık içinde; daha doğrusu, düğün başlamadan önce –görülmesi ile- başlar. Sizden artık körlük de gittiğinden milyonlarca insanın yaşamadığını yaşamış; görülmeyenleri görmüş oldunuz. Bundan büyük saadet olur mu? Artık bu andan itibaren yazılarıma kilit vuruyorum. Hele siz bir kere Mânâ Çocuğu olmaya başlayın. Sonra yaşayın ve görün. Bunları da Allah’ımızın izni ile geçin. Size devamını ama biz yaşayanlar ama melekler, evliyalar mutlaka öğreteceklerdir… Hiç öğrenci öğretmensiz olur mu? Hiç Allah’a giden bu yolda, yolcu yarı yolda bırakılır mı? Elbette bırakılmaz… Hiç bu kadar (şimdiye kadar) açıklanmamış güzel Marifet Sofrası yarıda kalır mı? demeyin. Sizler “Marifet Sofrasından” nasibinizi almaya bakın. Önce sofraya oturun, rızkınız kolayca önünüze gelir.
Bu yazılarda hatalar varsa ve sizlere itiraz etme cesareti veriyorsa, bilin ki; benim nefsimin kötülüğündedir. Eğer okuduklarınızdan feyz ve bereket aldıysanız; bu da size Rabbinizin hediyesidir.
Sizler, bu yazılanları okuyanlar; bu yazıyı insanlara ulaştırmak için çaba gösterip hazırlayanlar; bana olan hakkınızı helal edin z. Allah’ımıza emanet olunuz. Ne yaparsanız yapınız; hep “Allah’a kul, Peygamberimize ümmet olmaya çalışınız.”
“YALNIZ SANA İBADET EDERİZ VE YALNIZ SENDEN YARDIM DİLERİZ.” (Fatiha Suresi – 4. Ayet)
YALNIZ SANA İBADET EDEN ve YANLIZ SENDEN YARDIM DİLEYEN KULLARINDAN EYLE BİZİ ALLAHIM
Amin.